
“HAFIZLIK PROJESİ” LAİKLİĞE VE BİLİME AYKIRI Eğitimde din ve inanca objektif yaklaşılmalı
Eğitim – Sen Kocaeli 2 No’lu Şube; MEB’in Diyanet İşleri Başkanlığı ile ortak yürüttüğü “Örgün Eğitimle Birlikte Hafızlık Projesi” laiklik ilkesi ve bilime aykırı olduğunu öne sürdü: Talebimiz eğitim sistemi içinde din ve inanca objektif bakarak yaklaşılmasıdır.”
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası; Eğitim – Sen Kocaeli 2 No’lu (Gebze) Şube; Milli Eğitim Bakanlığı’nın Diyanet İşleri Başkanlığı ile ortak yürüttüğü “Örgün Eğitimle Birlikte Hafızlık Projesi” laiklik ilkesi ve bilime aykırı olduğunu öne sürdü:
“Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası olarak talebimiz laik, bilimsel ve demokratik bir eğitim anlayışına uygun şekilde, eğitim sistemi içinde din ve inanç konularına objektif bir bakış açısıyla yaklaşılmasıdır. Kamuoyunu bu konuda bilgilendiriyor ve ilgili kurumları ve yetkililerini bu konuda anayasanın gerektirdiği yükümlülükleri yapmaya davet ediyoruz” denilen açıklamada ayrıca şu görüşlere yer verildi:
"Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile yürütülen “Örgün Eğitimle Birlikte Hafızlık Projesi” nin uygulama usul ve esasları hakkında kamuoyunu bilgilendirmek bilimsel ve laik eğitimi savunan, geleceğin mimarları biz eğitim emekçileri için bir vicdani yükümlülüktür.
RIZALARI ALINMADAN, DAYATILIYOR
Demokratik ve laik bir eğitim sistemi içinde, din ve inanç konularının öğrencilere dayatılması veya öğrencilerin seçim yapma özgürlüğünün kısıtlanması, eğitimde tarafsızlık ilkesine ters düşmektedir. Bu proje kapsamında dördüncü sınıf öğrencilerinin Okul Kur’an kursu işbirliğiyle gerçekleştirilecek bir akademik sınava girmeleri beklenmektedir. Yapılması planlanan uygulama gelişim çağında olan çocukların zihinsel ve duygusal gelişimlerini etkilemesi açısından pedagojik olarak tasvip edilmemekle birlikte, bu konuya dair alınan kararların, öğrencilerin ve velilerin rızası olmadan dayatılması, demokratik bir toplumun değerlerine aykırıdır.
Hafızlık eğitimi projesi beşinci sınıfta başlayıp yedinci sınıfın sonunda tamamlanması üzerine kurulu ve altıncı sınıfta öğrencilerin akademik eğitimlerine bir yıl ara vermesi ve kayıt dondurmasını hedeflemektedir.
Ancak, bu projenin detaylarına dikkatlice bakıldığında, bazı önemli sorular ve endişeler ortaya çıkmaktadır.
Beşinci sınıflarda okul merkezli Kur’an kursu destekli olarak hedeflenen proje, altıncı sınıf öğrencileri için Kur’an kursu merkezli sözde okul destekli bir uygulamaya dönüşmektedir. Örgün eğitimde olmayan çocuklarımız için nasıl bir okul desteğinden söz edilmektedir?
AKADEMİK BAŞARILARINI ENGELLER
Altıncı sınıf öğrencileri için örgün eğitime ara verme kararı, ciddi bir pedagojik sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Örgün eğitim dışında kalan çocukların alacağı okul desteği hakkında belirsizlikler ve eksiklikler bulunmaktadır. Bu durum öğrencilerin eğitim sürecinde önemli bir kesintiye neden olabilir ve gelecekteki akademik başarılarını etkileyebilir. Oysaki her çocuk eğitim hakkına eşit şekilde erişim sağlamalı ve hiçbir çocuk örgün eğitimden mahrum bırakılmamalıdır.
Ayrıca pedagojik olarak yaz aylarında sanatsal, sportif ve kültürel aktivitelerde bulunması gereken çocukların, yoğunlaştırılmış Kur’an’ı Kerim kurslarına zorunda bırakılması ne derece doğrudur?
Söz konusu projenin içeriği, uygulama usul ve esasları, laik eğitim ilkesine aykırı bir yaklaşımı yansıtmaktadır. Ayrıca bu tür projelerin okullarda düzenlenmesi, eğitim kurumlarını dini etkinliklere aracılık eden bir platforma dönüştürme riskini taşımaktadır. Eğitim kurumları, tarafsız ve bilimsel bir perspektifle yönetilmelidir.
LAİKLİK VAZGEÇİLMEZ UNSURDUR
Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın işbirliği ile hazırlanan bu proje, tam da 3 Mart Laiklik Haftası’na yaklaştığımız şu günlerde, laik ve bilimsel eğitime aykırı bir gelişme olduğu için endişe vericidir. Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerinden biri olarak, toplumsal barış ve düzenin bir teminatıdır. Laiklik, devletin herhangi bir din veya inanç sistemine dayanmaksızın, tüm vatandaşlarının adil ve özgür bir şekilde inançlarını yaşamlarını ifade eden bir ilke olarak kabul edilmektedir. Hoşgörü, çeşitlilik, saygı, eşitlik ve demokrasiyi güçlendiren bir ilke olarak demokratik toplumlarda vazgeçilmez bir unsurdur.”