
DIŞI ŞEKERLE KAPLI, İÇİ YİNE ŞEKERİMSİ Adsız şiirlerin şairinden hap misali “At yut” şiirler
Cemil Yüksek, üçüncü ve göz probleminden ötürü muhtemelen son şiir kitabı, “İçi hüzün dışı hasret”i özetle; “Şiirlerim yine adsız. Uzun şiirler ve şiirlerim okunmuyor. Bu sefer dışı şekerle kaplı, içi yine şekerimsi, hap misali, ‘At yut’ şiirler yazdım” dedi
“Her şeyi içinize atmayın! / Çöplük değildir yüreğiniz.” (Bir şiir okudunuz.)
Kitap okuma alışkanlığının rakamlara verilere boğmaksızın dünya standardının çok altında olduğu bilinen ülkemizde uzun köşe yazısı, uzun haber, uzun sosyal medya paylaşımı… okunmadığı da biliniyordu. Meğer uzun şiir de okunmuyormuş. Üçüncü şiir kitabı; “İçin Hüzün Dışın Hasret”i bir süre önce yayınlanan Cemil Yüksek öyle dedi: “Şiirlerim yine adsız. Uzun şiirler ve şiirlerim okunmuyor. Bu sefer dışı şekerle kaplı, içi yine şekerimse, kısa, hap misali, ‘At yut’ şiirler yazdım…”
Aynı zamanda Tüm Emeklilerin Sendikası Gebze Şube Başkanı olan emekli öğretmen Cemil Yüksek, önümüzdeki ilk kongrede başkanlığı bırakmaya hazırlanıyor.
2021’de “Dünyayı Sığdırırdın Avuçlarına”; 2022’de “Sesimi Kendim Duymam” isimli şiir kitapları yayınlanan Cemil Yüksek, üçüncü kitabı “İçin Hüzün Dışın Hasret”i bir süre önce yayınlandı. Bu kitap Yüksek’in kuvvetle muhtemel son şiir kitabı, çünkü gözlerindeki tedavi olmayan sağlık probleminden ötürü görme oranı, yüzde 5’e kadar geriledi.
Yüksek sorularımızı üyesi olduğu Gebze BİLKAR’ın salon bölümünde yanıtladı:
- Üçüncü kitabınızın da şiirleri, başlıksız?
- İlk şiir kitabım yayınlandığında, ‘Adsız şiirlerin şairi’ denilmişti, şiirlerimin yeni kitabımda da adı yok. Adlandırmayı, yine okura bıraktım.
- Okurlarınız şiirlerinizi adlandırılıyor mu?
- Şiirlerime ad koyan yok ama ad öneren oluyor. Üç yıldızlı bütün şiirler, çünkü zamanında da anlattım. Şiirin başlığı draje, hazır hap gibi. Okur, başlığı okuyup şiiri öylece bırakıyor. Bir de şuna dikkat ettim. En yakın arkadaşlarım bile kitaplarımı okumamışlar. Sözcükleri çok olan şiirleri hiç okumamışlar o sebepten. Üçüncü kitap, tam istenen kıvamda. Dışı şekerle kaplı içi de yine şekerimsi, güzel. Hap misali, ‘At yut’ misali kısa şiirler.
- İki üç sayfalık şiir bile uzun geliyor okura çünkü sistemin dayattığı kaygılar var. Hemen olsun, ayakta olsun, hemen tüketimciyiz, çabuğuz. Bir hoşluğun tadını çıkartarak yapamıyoruz, vaktimiz yok. Doğal olarak bu davranışlara da geçiyor. Masada oturup yemek yerine, ayaküstü geçiştiriyoruz. Buna da yaşamsal koşullar etken oluyor. Uzun erinimli okumaya da zamanımız yok. Bu da beni otokontrole sevk etti. Bari ben okunmaya aracı olayım diye, o kaygıyla kısa şiirler yazdım.
- Kısa şiirlerde, anlatmak istediğinizi anlatabildiniz mi?
- O kaygı şiirimi etkilemedi. İfade etmek istediğimi, ifade edebildim. Esas verilmek istenilen mesaj 100 sözcük ise 30 - 50 sözcükte de anlatabilirsiniz. Ben birazcık daha kısa anlatmaya çalıştım.
- Üçüncü kitabınızın, ilk iki kitapla ilişkisi var mı?
- Evet, var. Yazmak, yolda yürümek gibi bir şey. Bir yerden başlıyorsunuz. Belli kademelerde yazdıklarınız eser haline geliyor ve yürüyüş devam ediyor. Bir biçimiyle, birbiriyle bağlantıları var.
- İlk kitabı; kaybettiğimiz sendika üyemiz, çok yakın dostumuz, arkadaşımız Mehmet Beşir Taşkın’a ithaf etmiştim. İkinci kitap insan ilişkilerindeki arazlara, bunların nedenlerine ayna tutmuştu. Üçüncü kitapta ise sistemin insanlara getirdiğini; içinde yaşadığımız dünyada, ülkede insanların yaşadığı sıkıntıları ve nedenlerini irdelemeye çalıştım. Yine bozulan, çürüyen insan ilişkilerine ışık tutmaya çalıştım.
- Dördüncü kitap, ne zaman?
- Gözlerimin durumu, sıkıntılı. Bir dördüncü, beşinci kitabımın gelme şansı olur mu, bilmiyorum. Yüzde 95 oranında görmüyorum. Bu nedenle yeni bir yapıt üretmek benim için zor. Aslında bu üçüncü kitabı biraz sıkıştırmamda bu yüzden oldu.
- Rahatsızlığınızın tedavisi yok mu?
- Gözlerimdeki rahatsızlığın tedavisi yok. Üveyit denilen bir hastalık, görme sinirlerinin dumura uğraması hali. Üretirken ben hep şundan bakmaya çalıştım: Gözlerim gördüğünde de insanın iç sesi, vicdanı, gönül sesiyle bakabilmesini çok kıymetli bulmuşumdur.
- İlham geldiğinde, sesinizi kaydederek yazıya döktürmeniz mümkün mü?
- Ses kaydı ile şiir, mümkün değil. Ahengi bozar. Bir şiiri ham haliyle yazıyorsunuz diyelim. Onu düzeltmek için, yazanın görmesi lazım. Görme engelli yazarlar, şairler için ileride farklı teknikler geliştirilebilir ama benim için uygun değil.
- Fuarlara katılacağınıza dair paylaşımlar oldu?
- Fuarlara gözdeki problemimden dolayı katılamıyorum. İstanbul TÜYAP, Kocaeli fuarlarına davet edildim ancak yalnız hiçbir tarafa gidemediğim için gidemedim. Geçen sene Tuzla’da fuara katılmıştım.
- Bir de kitap yazarken, eser üretirken popülarite kaygım yok. Tabi ki her yazar, şair; yazdığı kitabın, eserin okunmasından, eserinin çoğaltılmasından sınırsız keyif duyar. Ama ben bu kaygılarla yazmadım. Karınca kararınca, kendimce, yaşamın bir yerinden nasıl bakabiliyorum, yorumlayabiliyorum. Bunu ifade etmek için yazdım. Kitaplarım yayınlandığında birkaç arkadaşın yarışmalara göndermem yönünde tavsiyeleri oldu. ‘Çeşitli şairler adına düzenlenen yarışmalara katıl. Belki dereceye girer’ yönünde düşünceleri vardı. Bu bana ters, bir eserin yarıştırılmasından oldukça rahatsız olan biriyim. Her insanın yazdığı eser özgündür. Kişiye aittir. Yarıştırılmamalıdır. Birincilik, ikincilik gibi değerlendirme ve dereceler okuyucuya aittir. O esere verilen değer, okuyanın anladığıyla sınırlıdır.
- Fuar deneyiminiz var. Kitap fuarlarını değerlendirir misiniz?
- Fuarlar tabi ki ad olarak kulağa çok hoş geliyor. Ama fuarlar bildiğim kadarıyla, özellikle bazı fuarlar yayınevlerine metrekare üzerinden fahiş fiyatlarla kiralanıyor. Zaten kâğımız ithal, bir de yayıncı fahiş fiyatla kira bedeli ödediğinde ve etikete yansıttığında, zaten okuyucunun geliri ne ki? Toplum olarak zaten okumaya verdiğimiz değer, önem ortada. Bu nedenle fuarlar; ad olarak güzel ama tad olarak hiçbir şey yok.
- Belediyelerin fuarları, o anlamda daha halkçı değil mi?
- Belediyelerde olaya kendi ideolojileri üzerinden bakıyorlar. Örneğin ‘A’ Belediyesi çok bilindik, ideolojik anlamda kendine yakın kişileri öne çıkarıyor. Halbuki bir sürü değer var. Geri planda kalıyorlar. Bu bana ters. Toplumun içindeki arazları, sıkıntıları, sorunları değerlendirme işidir sanat. Bana göre toplum neyse üretilen sanat da o.
- Önerileriniz nedir, nasıl olmalı?
- Bizim fuarları düzenleyenler iki konuya dikkat etmeli. Ülkemizdeki kitap fiyatları ortada. Okuyucu bir yazara ve eserine kolaylıkla ulaşabilmeli. Ülkemizde derhal kağıt fabrikaları açılmalı ki kağıt ucuzlamalı, fuarlar daha da renklenmeli. Politik kaygılarla fuar düzenlenmemeli.
- Şiirleriniz nasıl türüyor?
- Şiir üretmek, sipariş üzerine olmuyor. ‘Şu konuda veya yaşamdaki şu alanla ilgili bir şiir yazayım’ türü yaklaşımım yok. Kendimi o anlamda sorumlu hissetmiyorum. An geliyor; bir ses, koku, fotoğraf, gökyüzündeki bulutlar, insanların kaotik durumu, kalabalıklar, sesler, farklı sesler hatta sessizlik şiir yazmaya neden olabiliyor ama göremezsen yazılmaz. Kendimde onu biliyorum. Ben bilgisayarda, World sayfa açıp yazmıyorum. Telefonun not kısmına yazıyorum şiirlerimi. Sonra çocuk düzeltiyor bunları.
- Üç kitabınız yayınlandı. Maliyetini karşılayabildiniz mi?
- Yayınladığım kitapların maliyetini çıkartamadım. Kar amacı gütmüyorum. Maaşımı çok aşan bir meblağı, küçük küçük birikimlerle karşıladım. Zor tabi. Zaten böyle bir beklentim yok ama günümüzde kitap yazmak, yayınlamak oldukça zor. Ve bundan ötürü üzüntü duymadım. Özellikle genç arkadaşlarımın kitabımı okuduktan sonra, ‘ Şu şiirinizi çok beğendim, çok güzel olmuş’ demesi beni çok mutlu ediyor. Onun hazzını hiçbir parasal edere değişmem.
- Bir Şavşatlı olarak çok tartışılan ve tepki çeken, ‘Hudutsuz Sevda’ adlı diziyi izlediniz mi, yorumunuz nedir?
- Hudutsuz Sevda isimli dizinin bölümlerini, kısmen izleme fırsatım oldu. Bence her sanatsal üretim, film üretimi de yörenin sosyo ekonomik ve kültürel değerlerini ifade etmeli. Bir yöre öne çıkarılacaksa tarihi, doğası, dokusu, kültürel dokusu öne çıkartılmalı. Böyle abartılı, popüler kavramlarla yöre insanının dokusuna uymayan yaklaşımlar olmamalı. Dizi abartılıydı ve hiç hoş değildi. Şavşat’ta kaçırmalar, katillik, tek tük her yerde olduğu kadar olur olmaz. Bizde ağalık, zenginlik, uyuşturucu ticareti yoktur. Hiç tanık olmadık. Dizide, tepkiler üzerinden değişime gidildi. Araçlardan 08 plakalar kalktı. Şavşat göç veren bir kent. Şavşat insanı da okuyan, yazan, araştıran, merak eden insanlar. Tepkileri gayet doğal.
FOTO
ÜÇLEME
AKTANA
**
Sendika şube başkanlığını
daha gençlere devredecek
Gülveren - Murgul’daki bakır işletmelerinden emekli işçi Cemal Yüksek’in oğlu olarak 1958 yılında Artvin’in Şavşat İlçesi’nde dünyaya geldi.
İlkokulu Şavşat’ın Köprüyaka Köyü’nde, ortaokulu ikinci sınıfa kadar Şavşat Ortaokulu’nda okudu. Murgul Damar Ortaokulu’ndan mezun oldu.
Artvin Öğretmen Okulu son dönem mezunu. (1976)
“Okul 12 Eylül askeri darbesiyle birlikte Artvin’in karakolu durumuna geldi. Öğretmenimiz Enver Karagöz’ün boğazına sıcak su döküldüğü yer. İşkencehaneye çevrildiği okulumuz ve okulumun bu şekilde anılması da ayrıca beni hüzne boğuyor. Kapısına, bahçesine diktiğimiz incir ve çam ağaçları, meyve ağaçları halen yerinde duruyor. Büyümüş, kocaman olmuşlar. O okulun yöredeki öğretmenlerimiz gözaltına alındığında işkencehaneye çevrilmesi içimi burkar. Çoruh’un kıyısındadır, oradan geçerken bile tarifsiz bir hüzne kapılıyor insan.”
Öğretmenlikte ilk görev yeri Tokat’ın Zile İlçesi, Üçkaya Köyü oldu. Konya, Emrenek, Cumra, Adıyaman ile devam etti:
“Adıyaman’da çok sıkıntı yaşadık. 1990’lı yıllardı. Öğretmen mücadelesi değişik bir aşamaya gelmişti. Kamu otoritesi bizim sendikadan uzak durmamızı istiyordu. Sendikada görev alan arkadaşlara çok büyük baskı uyguluyordu. Bu baskıya rağmen Eğit-Sen’i kurup temsilciliktir, şubedir görevler aldım. Sürgünüm çıktı, istemeden tayinim çıkartıldı o dönem. Çocuklarımızın lise eğitimi nedeniyle büyük kente, arkadaş önerisiyle Kocaeli’ye tayin istedim. Çayırova’da 10 yıl çalıştıktan sonra 2005’te emekliye ayrıldım.”
2009’da DİSK Emekli-Sen Gebze Şubesi Yürütme Kurulu Başkanlığı’na seçildi. 2016’da Tüm Emekliler Sendikası oldu. Daha sonra Tüm Emeklilerin Sendikası halini aldı: “Artık bu son dönemim, gözlerimden dolayı. Daha genç, koşturabilecek arkadaşların bu görevi üstlenmesinin daha doğru olacağını düşünüyorum.”
**
BİLKAR’da geleneksel
üçüncü imza günü
Cemil Yüksek ilk iki kitabında olduğu gibi üçüncüsü içinde, üyesi olduğu Bilimsel ve Kültürel Araştırmalar Üretim ve Yayıncılık Kooperatifi – BİLKAR tarafından imza günü düzenlendi. BİLKAR Başkanı Serdar Dikkatli’nin yönettiği imza günü öğretmenler Bilal Öztürk, Gökhan Bütün ve Yıldırım Gül’den şarkı türkülerle başladı. Öztürk, Yüksek’in son kitabından şiirler okudu. Yüksek ardından son kitabını değerlendirip soruları yanıtladı, kitaplarını imzaladı. Etkinliğe SOL Parti Kocaeli İl Başkanı Hicran Turan ve Gebze İlçe Başkanı Okan Şimşek de katıldı.