BARIŞ İSTEMEYENLERİN ÇIĞLIĞI: Türk devlet aklının çökerttiği hain senaryolar
Barış, insanın doğasında olan en temel arzudur; hele ki onyıllardır süren bir çatışmanın ardından silahların susması, insanlık adına bir zafer olarak karşılanmalıdır. Ancak Türkiye'nin yakın tarihinde, PKK’nın silah bırakması ve Abdullah Öcalan ile görüşülerek meselenin siyasi zemine çekilmesi projesine (Çözüm Süreci) karşı çıkanlara baktığımızda, bu tepkinin ardında basit bir siyasi rekabetten çok daha fazlasının yattığını görürüz.
Üç beş oy hesabı yapan küçük partileri ya da yerel siyasetçileri bir kenara bırakalım; asıl gürültüyü koparanlar, bölgesel ve küresel satranç tahtasının büyük oyuncularıdır. İnsan olan kim, barış istemez ki? Barışa karşı çıkanların yaygarası, bu insani arzuya değil, bozulan büyük tezgâhlarına duydukları öfkenin yansımasıydı.
Çözüm Süreci, yalnızca dağdaki teröristi indirmeyi amaçlamıyordu; Türk devlet aklı, bu hamleyle PKK üzerinden Türkiye'yi çevrelemeyi ve bölgesel gücünü zayıflatmayı hedefleyen korkunç oyunları bozmayı amaçladı. Bu büyük oyuncuların senaryoları, Türkiye’nin Güneydoğu bölgesinde daimi bir çatışma ve istikrarsızlık kaynağının varlığını sürdürmek üzerine kuruluydu. Amaç, Türkiye’nin enerjisini sürekli içeriye yönlendirip, Kafkaslar, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki etkinliğini sıfırlamaktı. PKK’yı sadece bir terör örgütü olarak değil, bölgede vekalet savaşlarını sürdürmek isteyen küresel silah ve istihbarat lobilerinin bir aracı olarak kullanmak da hedefleniyordu. En büyük hain projelerden biri ise PKK’nın Suriye kolu ve Kandil’deki varlığı üzerinden, Türkiye sınırlarında, uluslararası denetime açık, fiilen bağımsız bir yapılanma oluşturmaktı ki, Çözüm Süreci bu projenin meşruiyet zeminini ortadan kaldırmayı hedefliyordu.
Türk devlet aklı, Çözüm Süreci’ne girerek son derece sofistike bir strateji izledi. Bu, "acizlik" değil, stratejik bir olgunluk göstergesiydi. Devletin terör örgütüyle konuşma masasına oturması, PKK’nın elindeki en büyük meşruiyet argümanını ortadan kaldırdı. Bu hamle, uluslararası alanda "Türkiye sorun çözmek istiyor, karşı taraf ise ayak diretiyor" algısını yarattı. Aynı zamanda, çatışma sürdükçe müdahale etme fırsatı arayan uluslararası aktörlere Türkiye, "Ben bu sorunu kendi başıma, kendi şartlarımla çözerim" mesajını vererek dış müdahale kanallarını tıkadı. Bu büyük oyuncular, PKK’nın silah bırakma ihtimalini gördüklerinde dehşete düştüler. Çünkü çatışmanın bitmesi, onların Türkiye ve bölge üzerindeki manipülasyon araçlarının körelmesi anlamına geliyordu. İşte bu yüzden büyük bir yaygara kopardılar. Barış isteyen insan değil, barışın bitireceği kirli projelerinin bekçileri bu duruma karşı çıktı. Çünkü bu süreç, üç beş oy uğruna yapılan küçük bir hesap değil; bölgenin en büyük ve hain projelerini çökertmek için Türk Devleti'nin oynadığı büyük bir jeopolitik hamleydi. Ve karşı çıkanların çığlığı, sadece bozulan bu büyük tezgâhın sesidir.
- Toplam 3 yorum
Yücel tok 10:55 - 25 Kasım 2025
Çok güzel bir yazı olmuş tebrik ederim Adnan abim
Yusuf 08:50 - 25 Kasım 2025
Kaleminize sağlık, Türk olan devletine güvenen herkesin aklıselimle düşündüğünde bunu görmesi lazım.
Sezgin 08:02 - 25 Kasım 2025
Yüreğinize sağlık
YAZARIN DİĞER YAZILARI
- Bir zamanlar Eminönü... 24 Kasım 2025 Pazartesi
- Ankara: Koyu renk ve ciddiyetin adım ritminde sabah 23 Kasım 2025 Pazar
- Kibrin gölgesinde bir yansıma 22 Kasım 2025 Cumartesi
- Fenerbahçe'de Yeniden Doğuşun Mimarı 21 Kasım 2025 Cuma
- Dijital çağda tam bağımsızlık çağrısı 20 Kasım 2025 Perşembe
- Depremin dili ve yıkılan binaların acımasız gerçeği 19 Kasım 2025 Çarşamba
- Kamuoyuna servis edilen isimler 18 Kasım 2025 Salı
- Kimlik siyasetinin yıprattığı diyalog 17 Kasım 2025 Pazartesi
- Kahverengi kokarca: Sessiz ve sinsi düşman 15 Kasım 2025 Cumartesi
- Binanın kaçak halinden ötesi: Sorumluluk 14 Kasım 2025 Cuma